Sevda Günleri 5 - Şirinleri Görmek İçin

SEVDA GÜNLERİ 5 - Şirinleri Görmek İçin

İlk kitabımla ilgili geri dönüşlerden bahsetmek istiyorum biraz. Dünyada dikili bir ağacım var hissi gerçekten güzel bir hismiş. Tabii köydeki yakınlarım hâlâ kitapla zengin olacağımı düşünüyorlar.
-ne kadar da güzel kapaklı bi kitap, keşke benim olsa-

Kitapla zengin olmak demişken, aklıma Zülfü Livaneli'nin son çıkan kitabı geldi. Çıkar çıkmaz kaç baskı gördü acaba? Google amcaya bi soralım, yapay zekayla sohbet etmeye niyetim yok. "Türk edebiyatının önemli kalemlerinden Zülfü Livaneli, üç yıl aradan sonra kaleme aldığı yeni romanı 'Bekle Beni' ile büyük bir ilgiyle karşılaştı. Can Yayınları’ndan yayımlanan roman, ilk ayını doldurmadan 3. baskıya girerek toplamda 400 bin adetlik baskı sayısına ulaşmayı başardı. 23 Eylül 2025'te raflarda yerini alan 'Bekle Beni', yayımlandığı ilk hafta ikinci baskısını yaparak 250 bin adet satış rakamına ulaşmış, bu başarısını kısa süre içinde üçüncü baskıya geçerek taçlandırmıştır." Bir gazete haberinde bunları buldum.

Vay vay vay! Zülfü abim ekmeğinin peşinde yine. Şükran Yiğit'in K24'teki yazısını iki defa okudum. Müthiş bir yazı, müthiş tespitler. Her güzel işe, emeğe ve eleştiriye bir kulp takan insanlar gibi olmak istemiyorum ama bu kadar güzel ve ayrıntılı bir yazıya gerek var mıydı, dedim içimden. Livaneli'nin hangi kitleye hitap ettiği ortada değil mi zaten? Piyasa için üretim yapan -üretim kelimesini bilinçli bir şekilde kullandım. Sanatın üretim kısmı seriye bağlandığında, ticarete, ahbap çavuş ilişkisine dönüştüğünde hâlâ sanattan bahsedebilir miyiz?- her ay aynı dergiye fabrikaya ürün yetiştirir gibi tabiri caizse ödev bilinciyle şiir yetiştiren şairlerden ne farkı var Livaneli'nin?Yayınevlerine kitap yetiştiren binlerce şair, yazarın olduğu bir ülkede hepimizin öfkesi neden Livaneli'ne yöneldi? Sanırım kendini muhalif, devrimci bir kimlik üstünden tanımlayıp liberalizmin tüm imkânlarından yararlandığı için. Başka pek çok sebep de var ama en büyük payın bu sebebe ait olduğu kanaatindeyim. Köydekilerin benden de aynı performansı bekleyip hayal kırıklığına uğrayacak olmaları çok acı. Onlara hakikati bir ara anlatırım. Belki de anlatmam.

Geçmiş yıllarda kahrolası KPSS'ye çalışırken Türkçe denemesinde "Sanat gelişmiş toplumlar içindir." minvalinde bir söze denk gelmiştim. Sözün kime ait olduğunu yazmadıkları için yayınevine epey kızmıştım. Zaten ben edebiyat testlerindeki şiirlerde hüzünlenip kaldığım için böyle duygusal, değişik birine dönüştüm. O ayrı bir konu. Livaneli'nin durumunu düşününce aklıma bu söz geldi. Eli kalem tutanın okumadan önce yazmaya yeltendiği, hiç gitmediğim kitap fuarlarında imzalar dağıtan bolca yazar, şaire sahip güzide ülkemde, kitap okuma oranı düşük ya hani, hani okuyandan çok yazan var diye sitem ediyoruz ya! Affedersiniz ama parası olanın dosya bastırdığı bir ülkede hangi okuma oranından söz ediyoruz?

Üniversite yıllarında kampüsün bitki örtüsü hâline gelmiş S3 minileri ve Miraç Çağrı Aktaş, Hikmet Anıl Öztekin kitaplarını nasıl unuturum? Izdırabımı anlatacak kelime bulamasam da geçenlerde bu kitapların baskı sayılarına baktım. İçimden dedim ki âh be kızım, sen bunlarla boy ölçüşebilir misin? Sektör hâline gelen yayıncılığın orman yangınlarından haberi yok sanırım. Yoksa bu kadar ormanı heba etmelerinin başka bir açıklaması olamaz. Böyle bir gerçekliğin içinde, birini kitap okumadığı için eleştirmek biraz mantıksız geliyor bana. Gerçi liseli ergenleri, üniversiteli gençleri ve hayaller aleminde yaşayan yetişkinleri hedef kitle olarak belirlemek fena fikir değil. Sonuç ortada. Yayınevi memnun, yazar memnun, okuyan da silah zoruyla okumadığına göre bize laf düşer mi?

Bu yüzden nitelikli eserin karşılığının az olmasını, ülkemiz koşullarında çok anlaşılır buluyorum. Olması gereken de bu değil mi? Nitelik kelimesinden de pek haz etmiyorum aslında. Bir yaratı ya eserdir ya değildir, ya şiirdir ya değildir. İyi şiir, kötü şiir diye uçları da birbirine yakınlaştırdık. O da ayrı bir sevda günleri konusu. Türk edebiyatının önemli kalemlerinden biri olduğum için okurlarıma ve halkımıza gerekli açıklamaları tez zamanda yapacağım. 

Ben bunları yazarken hâlâ satışları devam eden Bekle Beni herkesi memnun edecek rakamlara doğru sevinçle, kıvançla koşuyor. Kim bilir iyi bir çocuk olursam bir gün benim kitaplarım da bu satış rakamlarına ulaşır ve bu sefil hayattan kurtulurum.

(Bu fotoğraf çok güzeldi, niye yazının sonuna koymamayım diye düşündüm. Ağaçlar bize hep tepeden bakıyorlar, ne kadar da haklılar.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güneşli bir ocak gününden merhaba güzelim - mektup

Çiğdemlerle Gelen Eski Baharlar

Sevda Günleri