YAĞMUR BİZE NE ANLATIR?
"Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir."
Nurullah Genç
Gök, gürültüden yarılacak sanki. Hava birden bozuyor, şimşeklerin ardı arkası kesilmiyor. Karanlık bir bulut, havanın bütün mavisine savaş açmış gibi. Tüm bunlar bir yağmurun habercisi. Dünya var olduğu günden beri hep aynı sırayı takip eden bu düzen, ne yapıp ediyor yine de hayrete düşürüyor insanı. Baharın ısıtmaya başladığı her şey birden soğuyor. Tavuklar içeri kaçışıyor korkudan, kuşlardan ses seda çıkmıyor. Sonra bir gürültü yine, bir şimşek daha. Parlıyor gök, bütün korkutuculuğuyla. Yanıp sönüyor, altında bir tek ağaçlar tek vücut. Bir tek ağaçlar ve otlar yerinde karşılıyor bu gürültüyü. Gürültü bitince aniden bir yağmur başlıyor. Gök, bu kadar yaşı nasıl tutuyor içinde? İnsan balkona çıkıyor sonra. Şemsiyesini alıp dışarıda yürüme fikrine kapılsa da ayaklarının çamur olma ihtimali kurcalıyor aklını. En iyisi balkondan izlemek. Çamaşırlar yeniden ıslanıyor, yeniden yıkanıyor daha sabah yıkanan balkon merdivenleri. Her şey yeniden yaşarıyor, belli belirsiz tomurcuklarıyla salınan gül dalının yaprakları da nasipleniyor bu yağmur damlacıklarından. Sebzelerin büyümesini engellediği için ekin tozuyla kurutulmaya çalışılan otun teninden de esirgemiyor kendini. Yağmur adam seçmiyor çünkü, toprak seçmiyor. Herkesin üstüne aynı hızla iniyor. Evin oluklarından boşalıp arkları aşıyor. Akmasını sağlayan gücü bitene kadar ilerliyor. En sonunda gök kapatıyor kendini. Aniden kesiliyor yağmur. Az sonra yerlerdeki yürüyüş son buluyor. Geride bir çamurlu yol, ıslanmış bir yer ve apaçık bir hava kalıyor. Evet, birden açılıyor hava. Yağmur, müthiş bir güneşe bırakıyor kendini. Yeşilin bütün halleri insanı mest ediyor. Bir koku, yeni yağmış yağmur kokusu. Toprak öyle güzel kokuyor ki sanki ilk defa tenine yağmur değmiş gibi. Tavuklar saklandıkları yerden fırlıyor hemen, gök yarılırken nereye gittikleri bilinmeyen kuşlar, hemencecik konuçlanıyor elektrik tellerine. Bütün kuşlar aynı anda konuşmaya başlıyor, şırıltının yerini kuş sesleri alıyor. Bir gökkuşağı süslüyor göğü. Bir anda göğe köprü gibi kurulan renkler cümbüşüne katılıyor insanın gözleri. Köylülerin yüzü gülüyor. Rahmet yağıyor gökten, rahmet! Hey Yarabbi, çok şükür!
Sonra her şey dingin, her şey olması gerektiği gibi. Yavaş yavaş azalıyor kuşların sesi, yağmur sonrası sessizliği kaplıyor insanın içini. Gökkuşağı ağır ağır sönüyor. Yer kurumaya, ağaçlar kurulanmaya müsait. İnsan hâlâ balkonda oturuyor. Şemsiyesi hiç eskimiyor yağmurdan yana. Oturduğu yerden eşlik ediyor son yarım saatte gelişen bu olaylara. Sonra ıslanan çamaşırları içeri alıyor, kapıda unutulan ayakkabıyı kuruması için ters çeviriyor. Çamurlu yoldan yürümüyor ama, her şeyin kurumasını bekliyor. Hava nasıl da serinledi yağınca! Üzerine bir hırka alıyor ama oturulacak gibi değil. Hasta filan olmayalım sonra. En iyisi içeri geçmek. Sonra her şey dingin, her şey olması gerektiği gibi. Yağmur bir şeyler anlatıyor, her gelişinde ve gidişinde bir şeylere şahit olalım istiyor. Ümit diyor mesela, af diyor. Kalp diyor, incelikten dem vuruyor. Öl diyor, sonra diril ama. Yağ diyor ama yağmalama, durul diyor ama durma. Boşal diyor ama boşaltma.
Yağmur konuştuğu zaman her şey susuyor. Kulak vermeli yağmura, anlatacağı bir şeyler var. Hem ne diyor Kemal Sayar? Biraz yağmur kimseyi incitmez.
Sevda Altınkaya
altinkaya.sevda@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder