Çiğdemlerle Gelen Eski Baharlar

Çiğdemlerle Gelen Eski Baharlar


Uzun zamandır gitmek isteyip gidemediğim abimlerin bağ evine yakın zamanda gitmek nasip oldu. Aslında kışın kar manzaralarını oradan görebilmek isterdim, gittiğimde toprağın altından yeşile duran tabiatla tarlalarda ve dağlarda azınlığa düşmüş kar parçalarının müthiş ahengiyle karşılaştım. Çocuklarla birlikte kısa bir yürüyüşün ardından tarlalardan pavkuran koyu turuncu çiğdemlere yöneldik. Onlara çiğdemlerin hem çiçeğinin hem de köklerinin tatlı ve yenilebilir olduğunu anlattım, ben zaten biliyorum dedi içlerinden biri, sonra çiğdemin bilimsel terminolojideki ismine baktık google'dan. Her bir çiçeğin, otun başka başka isimleri olduğunu anlatırken bir yandan da diğer çiçeklerle karıştırıp yememeleri için telkinde bulundum.

Çocuklarla konuşurken bir anda kendi çocukluğumda aynı tarlaları çiğdem çıkarmak için adımladığımız günlere gitti ruhum. Rahmetli babam küsküç denilen ilkel bir alet yapmıştı bizim için. Orta uzunlukta, ele gelecek kalınlıkta odun parçalarını bir tarafından sivriltmek ve yontmak suretiyle elde edilen bir aletti küsküç, tabii topladığımız çiğdemleri içine koymak için annelerimizin eski kumaş parçalarından diktiği önlükleri de atlamamak gerek. Arkadaşlarla özenle ve coşkuyla giderdik çiğdem çıkarmaya, çıkarmaya diyorum çünkü çiğdemlerin kökü epey derindedir, etrafı yeterince eşilmezse narin çiçeğinden daha narin olan bedeni aniden kopar, en lezzetli yeri olan kökü toprağın altında kalır. Bu işte ustalığa erişene kadar kaç çiğdemi boynundan ayırmışızdır kim bilsin? Küskücünüz kaliteli olacak bir kere. Yeterince sivri olmaz ve toprağa gerekli ağırlığı veremezse derine girmesi zorlaşır. Küskücü tutan elin marifeti peki? Onda iş yoksa zaten bütün uğraş boştur, tabii bunlardan da önemlisi toprağın ıslak ve yumuşak olmasıdır. Kar sularıyla beslenen toprak şubattan kalma bir esneklik içinde karşılayacak sizi. Çiğdem de öyle kurak havaların çiçeği değildir, marttan sonra ara ki bulasın. Toprak bozkırın kuraklığında taşa döndüğü vakit o da kendini gömer toprağa.

Çocukken bizlere yüklenen bu bilgilerin ışığında büyük bir özenle çıktığımız çiğdem avında yer yer kümelenmiş çiğdemleri görür görmez av meydanına olanca hızımız ve heyecanımızla koşardık. Uzmanların sağlıklı dediği bu çiçek bizim çoktandır dünyamızdaydı. Sağlıklı mıydı bilmiyorduk ama tadından da uğraş gerektiren çıkarma işleminden de memnunduk. Üstelik çiğdem öyle önüne gelen her yerde bulunan bir çiçek değildi. Köyde evlerin arasında değil uzak tarlalarda çıkardı yalnızca. Davar köpeklerine denk gelmek pahasına çıkardık o yolculuğa. Topladığımız çiğdemlerle beraber köy çeşmesine düşerdi yorgun ayaklarımız. Her birimiz elinde bir demet maydanoz kadar dahi olmayan çiçek buketini yıkamak için sıraya girerdik. Önce çiçeklerini yıkar sonra kökündeki çamurlu kabuğunu çıkarıp bembeyaz kökü elde eder, birkaç dakika içinde de hasılatımızı midemize indirmiş olurduk. Eğer aramızda yaşı küçük olduğu ya da küskücü iyi olmadığı için çiğdem toplayamayan varsa o arkadaşımızı da mahrum etmezdik bu lezzetten.

Şimdi tekrar bugüne dönüp o günlerdeki tadı düşündüğümde çiğdem aynı yabanın çiğdemidir ya yaşam aynı tatta mıdır diye sordum kendime. Yaşamın tadını unutalı epey zaman olmuştu. Kalbimde çiğdem çıkmış heyecanına kapılacak yerlere kaygılar, hüzünler, yokyarınlar ve derin bir yalnızlık saplanmıştı. Üstelik beraber çiğdem çıkardığımız, birbirimize küsküç emanet ettiğimiz, baba arkadaşıma da bir tane küsküç yap dediğimiz dostlarla da yollar ayrılmıştı çoktan. Oysa tüm bunlara rağmen hava soğuk ve akşamüstü olmasa o çiğdemlerden birkaç tane çıkarıp yemeyi koymuştum aklıma. Küskücüm yoktu ama, önlüğüm de. Acaba babamın bize bin bir özenle yaptığı o küsküçler neredeydi? Önce küsküçleri arayacağım, mutlaka birinden biri eski püskü eşyaların arasında ya da eski damların kurnalarında kalmıştır, bulamazsam yenisini yapmaya muktedirdir ellerim. Bir gün de çiğdem çıkarmaya geleceğim sevgili bağ evi, hem de çiğdemler toprağın altına gömülmeden. Yitik zaman avuntusu gibi görme hâlimi, tut ki çiğdemlerle gelen eski baharları arayan bir seyyahım dünya ağacında.


Sevda Altınkaya
altinkaya.sevda@gmail.com 

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. 2017'de heyecanla açtığım ve bugüne dek hep heyecansız kalan blogumun ismi:pîvokhez (çiğdemsever).
    az toplamadık az yemedik,belki çok sevdiğim için belki o güzelim pîvokların hatrı kalmasın diye böyle bir isim tercih etmiştim , kaç bahardır yemeye çalışıp yiyemediğim ,bir bahar mutlaka diyerekten tüm pîvokhezlere selâm olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. size de selam olsun, mutlu ettiniz, çokça sevgiler...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PERSONA - ŞİİR

Güneşli bir ocak gününden merhaba güzelim - mektup

Atların Ç’ağına Yetişirsem Beni Orada Karşıla / Şiir