KENDİNİ SORGULATAN FİLM: MASUMİYET
Kendini Sorgulatan Film: Masumiyet
Zeki Demirkubuz'un 1997'de çektiği ve ikinci filmi olan Masumiyet, Yusuf adlı genç bir mahkumun hapishanedeki on yılını tamamlasıyla birlikte gidecek yeri olmadığı için hapishane müdürüne verdiği dilekçeyle başlar. Ailesini depremde kaybettiğini ve gidecek yeri, yapacak bir mesleği olmadığı için hapishaneden çıkmak istemediğini söyler Yusuf. Kulağa tuhaf gelen bu istek müdürü de şaşırtmıştır. On yıl boyunca özgürlüğünden mahrum kalan bir insanın bu özgürlüğü reddetmesindeki sebep nedir? Gerçekten kimsesiz ve parasız olduğu için mi korkmaktadır yoksa bu korkunun sebebi hayatın ta kendisi midir? Filmin en başından beri sakin ve masum bakışlarıyla hayattan duyduğu korkunun sinyalini veren Yusuf'un, evli ablasının en yakın arkadaşıyla kaçması sonucu arkadaşını öldürüp ablasını yaralayacak bir adam olmasına şaşırırız. Bu Yusuf, o Yusuf mudur? Yusuf'un cezası bitince temizlenmesi, bir bakıma masumiyetine geri dönmesi, güzel yüzlü bir peygamber olan Hz. Yusuf'un hapishanede geçen yıllarını da anımsatır. Müdürün Yusuf'la olan konuşmasında kapattığı kapının inatla tekrar açılması da dikkat çeken bir detaydır. Filmin ilerleyen sahnelerinde de benzer bir şekilde Uğur polisle konuşurken kapı bir türlü kapanmaz. Hikâye henüz bitmedi demek midir bu ya da kapalı kapılar ardında yaptığımız önemli konuşmaları saklama çabamızın boş olduğunu mu anlatır?
Hikâye ilerlerken en baştan bu yana Uğur ve Bekir'in Yusuf'la bir şekilde yollarının kesişeceği bellidir. Bir otobüs yolculuğunda denk gelirler. Yusuf bilinmeyene doğru giderken, Uğur ve Bekir ise yirmi yıldır bilinen bir çıkmazın içinde debelenip duruyordur. Pansiyonda gördüğü hasta çocukla ilgilenen Yusuf'un, çocuğun ailesi olduğunu öğrendiği Bekir ve Uğur'la bu günden sonra bir yakınlıkları başlar. Piknik sahnesinde Bekir ve Uğur'un hikâyesini öğrenir, tabii kendi hikâyesini de anlatır. Hiçbiri masum değildir, ne Yusuf, ne Bekir ne de Uğur.
Bekir'in seks işçisi Uğur'un aşkı için ailesini, düzenini, her şeyini kaybetmesi onu öfke nöbetleri geçiren, zayıf bir adam hâline getirmiştir. Aşık olduğu kadını başka adamlara pazarlamak pahasına Uğur'un peşinden ayrılmayan saplantılı bir aşıktır. Uğur ise alt sınıftan, istenmedik bir hikâyeden geliyordur ve aynı saplantılı aşkı; cinayetten hüküm giymiş, bu sebeple girdiği hapishanelerin tamamında olay çıkaran, hatta bu olayların çoğu cinayetle sonuçlanan Zagor'a karşı hissetmektedir.
Bekir'in kıskançlık krizlerine dayanamayıp kendini öldürmesiyle Yusuf devreye girer. Aynı Bekir gibi Uğur'u getirip götürmeye başlar. Bir zaman sonra Uğur ablasına aşık olur. Abla ben sana aşık oldum... O çok bilinen pansiyon sahnesinde, filmi izlemeyenlerin bile içine işleyen o saf aşkı görür ve Yusuf için üzülürüz. Hâlbuki başlarına ne geldiyse aşktan gelmiştir. Bekir'in sonunu getiren, Uğur'un sonunu getirecek olan yine aşktır. Bu bağlamda yeşilçam filmlerinde yüceltilen aşk kavramının postmodern bir sorgusunu da görürüz. Sürekli ideal aşk tiplemeleri, el değmemiş aşk kavramlarıyla bir döneme damga vuran yeşilçam filmlerini filmin içine sokarak yapar bunu yönetmen. Öyle ki filmdeki sahnelerle denk gelen yeşilçam replikleri bile uyumludur. Bu da bir filmdir ama ideal aşkı, masum sevgiyi vermez tam tersine onu aratır ya da aratmaz ve şunu der: en fazla bu işte, bazılarının görüp görebileceği dünya en fazla bu kadar.
Şehirlerarası otobüs yolculuğunda başlayan hikâye, aynı otobüs yolculuklarıyla devam eder. Kimin yolculuğudur bu? Uğur ve Bekir'in gibi görünse de aslında Yusuf'un yolculuğudur. Hapisten çıktığı günden beri pansiyonla otobüs arasında mekik dokuyan Yusuf, kendine hayatta bir yer aramaktadır. Belki Uğur'la kızı Çilem'i bırakmama sebebi de budur. Birilerine, bir şeylere tutunmak, duygusal bir bağ geliştirmek ister.
Yusuf'un Uğur'u aramaya çıktığında yolun sonunun Zagor' la Uğur'a aynı anda çıkması tüm yolculuğu etkileyici ve şaşırtıcı bir şekilde tamamlar.
Yusuf hapisten çıkmasına üç gün kala çıktığı yolda bütün olası adresleri yitirmiş, eski masumiyetinden uzaklaşıp hayatın kirli arklarına bulaşmıştır. En dibe batanları izleriz bu filmde. En dipte olmanın kokuşmuş gerçekliği. Rahatsız olur pek çoğumuz. Ne Yusuf'un küçük yeğeni normal bir aileye sahiptir ne Uğur'un kızı Çilem ve tuhaftır ki ikisi de dikkatli bir şekilde televizyon izler. Hiçbirininki hayat değildir, arayış da yoktur aslında, tuhaf bir kabulleniş vardır. Pansiyon sahibinin ne Uğur ve Bekir'in olaylarına ne pansiyonu polis basmasına şaşırmaması gibi Bekir'in intiharı da hemen kabullenilir ve bize bir yas süreci izletilmez. Yalnızca masumiyet değil pek çok duygunun yitimiyle birlikte müthiş bir uyuşma vardır karakterlerde. Film masumiyeti anlatmaz, aratır. Biz de film boyunca bu hikâyede bir masum ya da masumiyet ararız. Etkileyici final sahnesi ve yaşamın arka arkalarının tüm rahatsız edici çıplaklığıyla izleyiciyi sarsan Masumiyet, hiç şüphesiz yıllar sonra da aynı duyguları yaşatacak ve unutulmazlar arasındaki yerini koruyacaktır.
Sevda Altınkaya
Yorumlar
Yorum Gönder