Hazzın ve Acının Ortak Estetiği: Sanat
Hazzın ve Acının Ortak Estetiği: Sanat
Sanat insanın hazzını, acılarını ve saldırgan eğilimlerini özgür bir şekilde ifade ederek yüceltmesinin en estetik yoludur. Hazzın sonuna kadar gidemeyişimiz, arzularımızın çocuğunu bastırmak ya da yok saymak zorunda kalışımız; acıda derinleşsek de yaşam içerisinde acının acı gibi yaşanmasına izin veren bir alana tatmin edici oranda erişemeyişimiz bizi sanata iter. İnsanlık tarihini bu gözle incelersek mutluluğun yüceltilme, parlatılma ve ifade edilme ihtiyacının olmadığını; sesi kısılan hazzın, anlaşılmayan acının, korkuların ve öfkenin ise tam olarak böyle bir ifade ihtiyacı hissettiğini görürüz. Söz gelimi bugün dünyada rağbet gören sanat filmlerinin, müziklerin, romanların ve ünlü tabloların tema olarak savaşları, aşk acısını, varoluş kaygısını, insanın yıkımını ve ortak acılarını ele aldığını görmemiz tesadüf değildir. İnsani benzerliklerimizi birbirimize gösterme şeklimiz ortak acılardan ve tutkulardan aldığımız cesaretle olabilir.
İlk modern insanın mağaralara işlediği hayvan desenlerinden beri anlatmaya çalıştığımız şey aslında hiç değişmedi. Deneyimlerimizi farklı yollarla ifade ederek yankı bulmak ve kalıcı bir iz bırakma peşindeyiz. Acılarımızın boşa çıkmadığına inanmak istediğimiz için toplumsal belleği diri tutmaya çalışıyoruz.Tek başımıza olmadığımıza inanma isteği de atalarımızdan miras aldığımız arketiplerin başında geliyor.
İnsanlar olarak korkak canlılarız ve resimlerimizde, müziklerimizde, şiirlerimizde, hikâyelerimizde bu korkulardan besleniriz. Karanlık, ölümler, ayrılıklar, yalnızlık, aidiyet sorgusu... Tüm bu deneyimlerin ortak noktası korkudur ve işin ilginç yanı bir yanımız bu duyguları isterken diğer yanımız bu duyguları reddeder. Ölüm korkusu çoğu zaman ölüm isteğini bastırır. Yalnızlık korkusu yalnızlık isteğini, aşk isteği bağlanma korkusunu... Korkularımızı bastırarak yok edemeyişimiz yaşadığımız çelişkileri makul ve görünür bir yolla ifade edebilme kaygımızı doğurur. Bu sebepledir ki insan yaşamı irili ufaklı çatışmalarla doludur. Bu çatışmalar gerilimlere sebep olur. Freud'a göre yaratıcılığı besleyen bizzat bu gerilimdir. Ona göre yalnızca yaratıcı kişiler çatışmalardan yenilik çıkarabilir. Sanat, yaratıcı kişilerin zihinlerinin sınırsızlığında egemenliğini ilan eden yaratı gücünün estetik anlamlandırmalar ve çatışmalar yoluyla meydana gelen süreçlerin ürünüdür.
İnsan olmasaydı doğada hayvanların ve bitkilerin geçmişten günümüze getirdikleri alışkanlıklarını evrimlerine uygun bir şekilde devam ettirdiklerini gözlemlerdik. İnsanı doğadan atmak şu an için mümkün olmadığından insan müdahalelerinin yarattığı çatışmaların ve gerilimin ne kadar büyüdüğünü söylemeye lüzum yok. Sanatımız geliştikçe acılarımız ve yıkımımız da büyüdü. Acılarımız büyüdükçe sanata olan ilgimiz arttı.
Geçtiğimiz son yüz yıl boyunca insanın görünmeyen hastalıkları üzerinde daha çok durmaya başladık. Depresyonun, kaygının, travmanın ve kişilik bozukluklarının farklı türlerini tanımladık. Ruhumuza çöreklenmek suretiyle bizi yöneten duyguların, inanç, düşünce sistemlerinin üzerinde türlü araştırmalar yaptık, hâlâ da yapıyoruz. İç dünyamız büyük bir merak konusu olarak edebiyatımızı etkiledi, sonuç olarak postmodernizmden, bireyin iç dünyasından fazlaca bahseder, bu alanlarda gittikçe derinleşir olduk. Peki postmodernizm savaşları yenebildi mi? İnsan psikolojisi daha adil, daha empatik toplumlar yarattı mı? Elbette hayır, peki sanat tüm bunların neresinde kaldı? Kimi toplumlarda sesi kısılan, taşlanan bir düşman hâline gelse de bu çelişkilerin, yıkımın ve insanı hem zayıf hem güçlü kılan eğilimlerin kendi dinamiğinde tekrar canlanmasından ödün vermedi.
Toplumlarımız, insanlarımız hatta sanata bakış açımız değişse ve entelektüel yatkınlığımız zayıflasa dahi sanat hazzın ve acının ortak estetiği olarak bir yolunu bulup hayatımızdaki varlığını sürdürecektir çünkü insanın atalarından devraldığı en ilkel davranış kalıplarını reddetmesi ne kadar imkânsızsa değişen yaşam standartlarının kendi üzerindeki değişim gücünü reddetmesi de o derece imkânsız. Modern dünyaya ait gerilimlerin ve çatışmaların birilerinin yenilikçi dünyalarında karşılık bulacağı aşikâr. Acılarımızı güzellemeyi nahoş bir eylem hâline gelmekten kurtaran, sınır tanımayan hazlarımızı gururla sergilememizi sağlayan sanattan başkası değil.
Sevda Altınkaya / Psikolojik Danışman
Şair, Yazar
Yorumlar
Yorum Gönder